diş beyazlatma

Beyazlatma, dişlerin yüzeyindeki gözenekli mine yapısında oluşan renkli organik ve inorganik maddelerin diş beyazlatma jelleri ile çözünmesi işlemidir.

Beyazlatma işlemi ,gözenekli mineden dişin içine girmiş ve fırçalama ile çıkarılamayan renklenmeler için uygulanır. Dişlerin oluşumları esnasında meydana gelen yapısal bozukluklar ve bazı antibiyotik gruplarını uzun süre kullananlara da uygulanır. Bleaching işlemi bu tip vakaların büyük bir kısmında çok başarılı olur.

Ayrıca, diş yüzeyine bazı gıdalardan, sigara, çay, kahve gibi boyayıcı ajanlardan yapışan renklenmelerde de diş beyazlatma uygulanır.Diş temizliği yaptırdığınız halde dişlerinizin renginden memnun değilseniz yine diş beyazlatma yapılır..
Farklı renklenmeler farklı tedaviler gerektirir. Bu nedenle ne tip bir uygulama yapılması gerektiğine diş hekiminiz karar verecekti

Öncesi

Sonrası

Zaman geçtikçe dişleriniz belli derecelerde sararmaya başlar. Birçoğumuzun sıkça tükettiği çay, kahve, sigara ve benzeri şeyler zaman geçtikçe dişlerinizin sararmasına ve renk değiştirmesine neden olan faktörlerden sadece birkaçıdır. İçtiğiniz sigara, çay, kahve, kırmızı şarap gibi sararmalara neden olan şeylerin miktarına göre dişlerinizin görünüşünde istemediğiniz değişikler olur.

Diş beyazlatma için çok değişik ürünler mevcuttur. Piyasada satılan ve bilinçsizce kullanılan bir çok ürünün bilimsel olarak kanıtlanmış beyazlatma etkinliği, yan etkileri ve kalıcılığı tartışmalıdır. Bizim önerimiz, güvenli ve kalıcı bir beyazlatma işlemini deneyimli diş doktorlarına yaptırmanızdır.

kalp krizi

Kalbin yeteri kadar oksijen alamayarak ölmesine kalp krizi (miyokard enfarktüsü) denir. Kalbimiz günlük yaptığımız işe göre bazen daha fazla bazen daha az oksijene ihtiyaç duyar. Oksijeni kalbin kendi damarları yani koroner damarları getirirler. Eğer koroner damarlarda bir tıkanıklık veya daralma söz konusu ise kalp yeteri kadar oksijen alamaz, beslenemez. Beslenemeyen kalp dokusu ölür, işlevini yitirir ve kanı pompalayamaz hale gelir. Sonuç olarak ölümcül bir tablo olan kalp krizi ortaya çıkar.

Kalp krizi geçirmiş kimselerde ölen dokunun yerine yenisi gelmez. İşlevsiz bir yara tabakası oluşur. Yani kalp krizinin verdiği hasar geridönüşü olmayan bir hasardır.

Kalp krizine neden olan koroner damar tıkanıklığının en önemli sebebi “atheroskleroz”dur. Atheroskleroz, damarlarının içine yağ birikintilerinin oturması demektir. Sigara içenlerde ve kolesterolü yüksek kimselerde bu birikintiler sinsice büyürler ve zamanla koroner damarı tamamen tıkarlar. Sonuçta kalbin beslenmesi bozulur ve kalp krizi meydana gelir.

Gençlerde kalp krizi çok nadirdir. Olası nedenler şöyledir:
# Vücudun herhangi bir yerinde oluşan bir pıhtının koroner damarlara ulaşıp aniden tıkaması
# Kalp kapakları hasarlanmış kimselerde kapalçıktan kopan parçaların koroner arterleri tıkaması
# Vaskülitler, kronik hastalıklar
# Kokain kullanımı gibi nedenler olabilir.

Kalp Krizinin Belirtileri Nelerdir?
# Göğüste tam yeri belli olmayan sıkışma hissi veren bir ağrı olur.
# Bu ağrı sol kola ve çeneye doğru yayılır
# Ağrı hareket etmekle artar, dinlenirken azalır, fakat geçmez. Ağrı yarım saatten uzun sürer.
# Ağrıyla birlikte soğuk soğuk terleme ve mide bulantısı vardır.
# Nefes darlığı olur.

Bazı insanlarda belirtiler çok gizli olabilir. Örneğin diyabet hastaları hemen hemen hiç ağrı duymazlar ve sadece nefes darlığı ve soğuk terleme şikayetleri olur. Bazı hastalarda mide ülseri veya pankreatit ağrısıyla kalp krizi ağrısı karıştırılabilir, ülser lehine yanlış yorumlanabilir.

Ne yapmak gerekir?
Bu belirtilerle karşı karşıya kaldığınızda derhal bir yere oturup dinleniniz ve hemen bir sağlık kuruluşuna ulaşmaya çalışınız. Dışarıdaysanız cep telefonuyla yardım isteyiniz. Kesinlikle yürümeye veya merdiven çıkmaya devam etmeyiniz. Çünkü aktiviteye devam etmek zaten oksijen alamayan kalbinizin oksijen talebini daha da artıracaktır.

Son zamanlarda kalp krizi geçirildiğinin anlaşılması halinde bir-iki defa kuvvetlice öksürerek krizde oluşan ritm bozukluğunun düzeltilebileceğini ileri süren yayımlar çıkmıştır, ancak böyle bir yaklaşımın etkinliği henüz tam olarak kanıtlanamamıştır.

Kalp Krizi Geçirme Riskim Var mı?

Kalp hastalıkları açısından risk arzeden durumlar şunlardır:
# Sigara içmek
# Kan lipidlerinin (kolesterol, trigliserid) düzensiz olması
# Diyabet Hastalığı
# Obezite
# 65 yaşını geçmiş olmak

Yukarıdakilerin kaç tanesi yaşamınızda varsa kalp krizi size o kadar yakın demektir. Ancak korkmayın, bu risklerin bazılarını kendinizden uzaklaştırabilirsiniz. Örneğin sigarayı bırakabilirsiniz. Doktorunuzun verdiği tavsiyelere uyarak lipid ve diyabet ilaçlarınızı düzenli kullanabilirsiniz. Hergün düzenli egzersiz yapıp aktivitenizi artırabilirsiniz ve bu risklerin çoğundan uzaklaşabilirsiniz.

Unutmadan ilave edelim; düzenli egzersiz yapmak, ayda bir defa halı sahada arkadaşlarla buluşup maç yapmak değildir. Böylesi düzensizce yapılan sporlar antremana hazır olmayan kalbi yorar. Bir uzmandan yardım alarak düzenli spor yapmanızı tavsiye ederiz.


migren

Migren, çoğunlukla ataklar halinde gelen bir baş ağrısı tipidir. Tedavi edilmemiş sinüzit hastalığının migrene dönüştüğü varsayılmaktadır.

Ataklar 4 saatten 72 saate kadar değişen uzunluklarda olabilir. Kişi ataklar arasında kendini tamamiyle normal hisseder, ancak bir sonraki atağın endişesi içindedir. Eskiden “sadece bir baş ağrısı tipi” olarak görülen migren, artık başlı başına bir nörolojik hastalık olarak kabul edilmektedir.

Migren ağrısı genellikle orta şiddette ya da şiddetlidir ve kişinin normal aktivitelerini engelleyebilir; hem migren yakınması olan kişinin hem de yakınlarının yaşam kalitesini bozabilir. Baş ağrısı zonklayıcı ya da nabızla birlikte atan şekilde hissedilebilir ve başın tek bir yanında yerleşebilir. Bulantı, kusma, ışığa veya sese karşı hassasiyet baş ağrısına eşlik edebilir.

Migren, kadınlarda erkeklerden daha sık görülür; kadınlarda %18.6 ve erkeklerde %6.5 oranında görülmektedir. Yapılan çalışmalarda bir hekim tarafından tanı konulmamış olan migren hastası oranının kadın hastalarda %59 ‘a, erkeklerde ise %70 ‘e ulaştığı gözlenmiştir.

Birçok kişide ağrı ve diğer semptomlar o kadar şiddetlidir ki, sadece karanlık bir odada yatıp uyumak isterler. Bu da günlük yaşantıyı aksatır. Oysa ki migren ilaçla tedavi edilebilir. Günümüzde migreni önleyen ya da tedavi eden çok sayıda ilaç bulunmaktadır.

Aura

Aura, migren baş ağrısının görme bozukluğuyla ve/veya duyu, kuvvet ve denge kaybıyla karakterize olan erken dönemidir. Her migren hastasında aura olmaz. Aslında, aurasız migren, auralı migrenden daha yaygındır.

Aura birçok kişide migrenin sıradışı, belirgin ve bazen de korkutucu bir erken belirtisidir. Migren auraları birkaç farklı şekilde olabilir:

En sık rastlanan auralar görsel bozukluklardır; yanıp sönen ışıklar, nesneleri büyük görmek (makropsi), nesneleri küçük görmek (mikropsi), zikzaklı şekiller kişinin net görmesini engelleyebilir. Bazı auralarda tünel içinden bakıyormuş gibi görme ya da görme kaybı bile olabilir. Daha nadir olmakla birlikte, auralar bazen his ve konuşmada azalma, denge ve güç kaybıyla birlikte olabilir. Birçok migren hastası aurayı migren ağrısının gelmekte olduğunu haber veren bir uyarı olarak kabul eder. Aura, birkaç dakikadan bir saate kadar uzayabilir ve beraberinde önemli bir baş ağrısı olmaz. Belirtiler kaybolunca aura “silinir”. Migren ağrısı çoğunlukla aura bittikten 60 dakika kadar sonra başlar.

Migren Ameliyatı

Migren toplumun en çok çalışan en aktif kesimini canından bezdiren bir hastalık. sebep olduğu iş gücü kaybı bile çektirdiği eziyet yanında hafif kalıyor olmalı. Hastalığın değişik şekilleri ve sebepleri var, her migren hastası kendi parmak izi kadar farklı bir tablo çizebiliyor ama temelde değişmeyen bezdirici bir ağrı.

Estetik cerrahinin ve benim gibi bir plastik cerrahın bu konuyla ne ilgisi olduğunu haklı olarak sorabilirsiniz. Bağlantı tamamen bir tesadüften kaynaklanıyor. Amerika’nın en tanınmış plastik cerrahlarından olan Bahman Guyuron yaptığı “alın germe” ameliyatlarından sonra migreni olan hastalarının bir anda baş ağrılarından da kurtulduklarınız fark ediyor. Geriye dönük yüzlerce hastasını tarıyor ve bunun bir istisna değil neredeyse bir kural olduğunu ve alın germe ameliyatının bu hastalığı düpedüz tedavi ettiğini görüyor. Konu derinleşiyor ve ortaya bir teori ve una bağlı bir tedavi planı çıkıyor.

Teori şöyle: Migren ataklarları çok yüzeyel, hemen derinin altında bulunan bazı çok ince duyu sinirlerinin sıkışması ile ortaya çıkıyor.

Tedavi de doğal olarak şöyle: Bu sinirleri sıkıştıkları yerlerde rahatlatalım.

Zaten alın germe ameliyatında farkına varmadan yapılan da bu. alın ortasında kırışıklık yapan kaslar bu ameliyatta gevşetiliyor. bu esnada bu bahsettiğim sinirlerde özenle kaslardan ayıklanıyor yani serbestleştiriliyor. bu şekilde sıkışma yaşanan 4 bölge var. bir tanesi tam alın ortası kaşların başladığı yer, bir diğeri şakaklar, üçüncüsü ense. en son nokta da burun içi.

hanta virüsü

Hanta virüs, bunyaviridae ailesinden bir virüstür. Bu grupta 7 virüs bulunur: bunyavirüs, phlebovirüs, nairovirüs, tospovirüs, orthobunyavirüs, unclassified bunyavirüs ve hantavirüs.

Hantavirüs ismi Dr. Lee Ho-Wang tarafindan Hantaan virusunun (Kore kanamalı ateşine yol acan virus) izole edildigi Hantan Irmagından gelmektedir. Hantaan virusu ile iliskilendirilen hastaliga Kore kanamalı ateşi (artik kullanilmiyor) veya Dünya Sağlık Örgütü tarafindan kabul edilmis ismi ile böbrek sendromlu kanamalı ateş adi verilir.

Nelerden bulaşır:
-Pamuk faresi Sigmodon hispidus bir hantavirus taşıyıcısıdır ve kırsal bölgelerde ve şehirlerde insanlar için bir tehlike teşkil ederler.
-Hantavirüs çeşitli kemirgen türleri vasıtasıyla taşınır. Hastalığın bulaşması hastalıklı kemirgenlerin dışkısı, idrarı veya salyasıyla doğrudan temas yoluyla olmakta ya da bu hastalıklı kemirgenlerin dışkısı, idrarı veya salyasının hava yoluyla solunmasıyla meydana gelir.
-Hantavirüs insandan insana bulaşmaz.

Belirtileri:
Baş ağrısı, hafif ateş, ciltte kanama, titreme ve hastaların üçte birinde belirtisi olmamaktadır.

Tetiklediği hastalıklar:
Akciğer hastalığı, akut böbrek yetmezliği veya hemorajik ateş..

Tedavisi:
Farelerden insanlara geçen hanta virüsünün, kesin bir tedavisi yoktur. Virüsü taşıyanların büyük bölümü kurtarılamıyor. Bilimadamları bu virüse karşı aşı geliştirme çalışmaları sürdürmektedir.

Kuluçka dönemi:

Bu virüsün kuluçka dönemi 12 ila 21 gündür.

Önlemler:
-Farelerden (özellikle tarlada çalışanlar tarla farelerinden) uzak durulmalı.
-Farelerin bulunduğu ortamlarda çalışırken eldiven kullanmak ve maske(ağızlık) takmak gerekir.
-Bulaşma şüphesi varsa ilk olarak vücudunuzun bu virüsle temas etme ihtimali olan kısmını dezenfekte edip en kısa zamanda doktora başvurmalısınız.

epilepsi

Epilepsi Beyin içinde bulunan sinir hücrelerinin]] anormal bir elekro-kimyasal deşarj yapması sonucu ortaya çıkan nörolojik bozukluk-hastalıktır.. Beynin normalde çalışması ile ilgili elektriğin aşırı ve kontrolsüz yayılımı sonucu oluşur. Sıklıkla geçici bilinç kaybına neden olur.

Epilepsi nöbetleri farklı şekillerde ortaya çıkar. Bazı nöbetlerden önce bir korku hissi gibi olağandışı algılamalar ortaya çıkarken, bazı nöbetlerde kişi yere düşebilir, bazen ağzı köpürebilir.

Epilepsi hastasının dikkat etmesi gereken noktalar
* Düzenli ve dengeli beslenmelidir. Açlık kesinlikle olmamalıdır.
* Vücut hareketlerini azaltıcı aktivitelerle uzun süreli ilgilenmemelidir.
* Alkollü,asitli,kafeinli içeceklerden uzak durmalıdır.
* Aşırı derece yorulmamaya özen göstermelidir.
* Uykusuz kalmamalıdır.
* Motorlu araç kullanımı,yüzme gibi faaliyetlerde bulunmamalıdır. (Yüzme bir kişi denetiminde olabilir.)
* İlaçlar düzenli olarak her gün aynı saatte alınmalıdır.
* Sinir,stres,aşırı üzüntü, aşırı heyecan ve korkudan uzak durmalıdır.

Semptomik Epilepsi
* Tümör
* İskemik lezyon: Beyne giden kan akımı azaldığında (iskemi), beyin dokusundaki besin maddeleri ve oksijen azalır. Bu da hücre hasarına ve epilepsi nöbetine yol açar.
* Konjentinal malformasyon: Doğuştan gelen bozukluklar.
* Gebelik döneminde annenin ilaç ve alkol alımı, bebeğin gelişimini etkileyecek mikrobik hastalıklar epilepsi nedeni olabilir.
* Doğum sırasında oluşabilecek beyin zedelenmesi, kanaması, beynin oksijensiz kalması epilepsiye neden olabilir.
* Doğum sonrası menenjit, beyin iltihabı gibi rahatsızlıklar epilepsiye neden olabilir.
* Febril konvulziyon: Ateşe bağlı istem dışı şiddetli kasılmalar.
* Enfeksiyon: Tüm vücudu etkileyen ya da şiddetli olan enfeksiyonlar Febril konvulziyon’a neden olabilir.
* Troid hastalıkları: Troid bezi vücuttaki sıvı dengesinin kontrolünde önemli bir rol oynar. Sıvı dengesi ise Epilepsi eğilimini belirleyen bir faktördür. Genellikle troid sorununun tedavi edilmesiyle Epilepsi de düzelir.
* Beslenme: Bazı insanlarda Epilepsi’nin nedeni olarak B6 vitamini eksikliği saptanmıştır.

İdiyopatik Epilepsi:

  • Genetik: Aileden gelen, mutasyona uğramış gen.

Epilepsi Çeşitleri
Basitleştirilmiş şekliyle epilepsi nöbeti kısa süreli beyin fonksiyon bozukluğuna bağlıdır, ve beyin hücrelerinde geçici anormal elektrik yayılması sonucu ortaya çıkar.

Epilepsi nöbetlerinin çok değişik çeşitleri mevcuttur. Kırkın üzerinde nöbet tipi tanımlanmıştır. Herkes tarafından epilepsi veya sara dendiği zaman anlaşılan ve iyi bilinen tonik-klonik nöbetin yanısıra başkalarının hiç farketmeyeceği kadar hafif nöbet çeşitleri de vardır. Tanımlanmış bu mevcut nöbet tiplerine rağmen herkesin geçirdiği nöbet kendine özgü bazı farklılıklar gösterebilir. Bu durumlar bazı hastalarda epilepsi tanısının konulmasını güçleştirir ve çok çeşitli karışıklıklara neden olur. Ne yazık ki pek çok hastaya tanı konulamaz ve kendilerindeki problemin ne olduğunun açıklığa kavuşması yıllar alabilir. Bazı kişilerde ise başka bir bozukluğun yol açtığı belirtiler yanlış olarak epilepsi tanısı alabilir. Gelişen tanı yöntemleri sayesinde yanlış tanılar giderek azalmaktadır. Yeni yapılan sınıflandırmalar ile farklı nöbet isimlerinin ortaya konması konunun daha karmaşık hale gelmesine neden olmuştur. Bu nedenle aynı nöbet farklı isimlerle adlandırlabilir. Bu bölümde çok teknik ayrıntılara girmeden elden geldiğince geniş bilgi verilmeye çalışılmıştır.

Temelde akılda tutulması gereken nöbetlerin iki çeşit olduğudur; parsiyel (yani beyinde bir bölgeye sınırlı başlayan nöbetler) ve jeneralize (beyinde yaygın olarak olarak başlayanlar). Yaygın başlangıç daha kötü ve şiddetli bir nöbet anlamına gelmez. Buradaki gruplama sadece nöbeti oluşturan nedenin farklılığı ile bağlantılıdır ve tibbi nedenlerle bu isimler verilmiştir.

Nöbet anında yaşananlar (nöbet belirtileri) beyin aktivitesindeki değişikliğin nereden başladığına ve ne kadar hızla yayıldığına bağlıdır. Parsiyel nöbetler isminden de anlaşıldığı gibi beynin bir kısmından başlarlar. Elektriksel deşarj ya o bölgede kalır ya da beynin diğer bölgelerine yayılma gösterir. Jeneralize nöbetler (tonik-klonik, absans, ve myoklonik gibi çeşitleri vardır) tüm beyne yayılırlar.

Ne tür nöbet olduğunun bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü muhtemelen bu hangi epilepsi ilacının daha etkili olacağı konusunda yol göstericidir.

Basit parsiyel Nöbetler
Bu nöbetlerde hasta nöbet geçirirken tek bir bulgusu vardır, vücudun belirli bir bölgesini tutar. Örneğin bir ayakta ya da kolda kasılmalar nitelikli epilepsi türüne basit parsiyel motor nöbetler denir. Bu türde nöbet başladığı yerde kalabildiği gibi belirli bir düzene göre ilerleyerek vücudun yarısını tutabilir. Örneğin elde başlayan konvülziyonlar sırasıyla ön kola, üst kola, yüze ve dile, sonrada alt ekstremitelere(bacaklara) yayılabilir. Eğer vücudun diğer yarısına geçerse bilinç bozulabilir. Nöbet durduktan sonra kasılmaların geliştiği tarafta kuvvetsizlik olabilir. Bunun dışında basit duyusal nöbetler gelişebilir bu türde bir ekstremitede, genellikle elde ve parmaklarda uyuşma-karıncalanma, yanma ve nadiren ağrı gibi kısa süren belirtiler oluşabilir. Bu belirtiler lokal olabileceği gibi vücudun bir yarısını sarabilir. Deri yüzeyinde renk değişiklikleri (kızarma-solma), sesler duyulması, kan basıncı değişiklikleri, sadece bilinç bulanıklığının eşlik ettiği bir çok çeşit parsiyel epileptik nöbetler oluşabilir.

Kompleks parsiyel Nöbetler
Yukarıda sözü edilen nöbetlere bilinç bozukluğu eşlik ettiğinde kompleks parsiyel nöbetler teriminin kullanılması önerilir. Duyusal nöbetlerde parsiyel epileptik nöbetlerden farklı olarak hissedilenler basit ışık çakması veya şekilsiz bir görüntü yerine hastanın geçmiş yaşamından bir sahne, görüntüleri, sesleri, kokuları, lezzetleri, duygularıyla tekrar yaşanır. Fakat hastalar hissettiklerin şeylerin gerçekle bağdaşmadığının bilincindedirler.

Jeneralize epileptik Nöbetler
Jeneralize epileptik nöbetleri birkaç başlık altında toplamak mümkündür. Petit mal dediğimiz ve ani bilinç kaybı ile birlikte konuşma yürüme, yeme gibi motor aktivitelerin kesilmesiyle niteli şekli en sık görülenidir. Nöbet sırasında vücut pozisyonu korunur ve hasta yere düşmez, gözler bakakalmış gibidir, iletişim kuramaz ve hasta etrafının farkında değildir. Ani iletişim bozukluğu, tek bir kasta veya kas grubunda ani, kısa süreli kasılmalar v.b. şekillerde ortaya çıkabilir. Hastada bilinç kaybı oluşur.

Epilepsinin acil müdahale gerektiren epileptik nöbetlerin aralarında normal dönem olmadan, ardarda birbirlerini izlemesi şeklinde ortaya çıkabilir. Normal koşullarda epilepsi tanımına uygun olarak, ilk epileptik nöbeti izleyen bir yıl içinde en az bir nöbet daha geçiren hastalara antiepileptik tedavi başlanır. Kullanılacak ilaç nöbet tipine göre seçilir. Tedavide bazen tek ilaç kullanımı yeterli gelmediğinde çoklu ilaç kullanımı uygulanabilir. Tedavide ilacın kullanımından çok bu ilacın kan seviyesi tedavide önemlidir. Bazı ilaçların yeterli kan seviyesine ulaşması 14-30 gün alabilir. Tedavide asıl amaç nöbetlerin durdurulmasıdır ve verilen ilaç tedavisi ile yüksek oranda nöbetler durdurulmaktadır. Nöbetleri tam olarak durdurulmuş hastalarda tedaviye aynı ilaç ile ortalama 3-5 yıl devam edilebilir. Bu nedenle doktor tavsiyesi olmadan kullanılan ilaç kesilmemelidir. Bu sürenin sonunda ilaç kesildikten sonra tekrar nöbet geçirme riski %25 kadardır. İlaç kullanmaya başladıktan sonra ilk haftalarda ilaca bağlı vücutta bazı tepkiler görülebilir. Tedavinin başlangıcında deri döküntüleri olabileceği akılda tutulmalıdır. Tedavinin ilk bir ayı içinde birkaç kez tam kan sayımı ve karaciğer fonksiyon testlerinin kontrolü için doktora başvurulmalıdır. Tedavinin en uygun ilaç ile uygun dozda, sürede yapılması hastalığın tedavisinde çok önemlidir. Bu nedenle tedavinin her aşaması uzman hekim tarafından takip edilmelidir.

Epilepsi belirtileri her kişide farklı seyreder. Belirtilerin hepsi görülmeyebilir

  • Bilinç kaybı
  • Bayılma
  • Titreme, yere düşme
  • Otururken uzaklara dalma
  • Nefes darlığı, nefes kesilmesi
  • Dokularda ve yüzde morarma
  • Aşırı tükürük salgılanması
  • İdrar kaçırma
  • Hareketlerini kontrol edememe
  • Kriz sonrası şaşkınlık, uyku hâli.

Tedavi yöntemleri
Epilepsi, mutlaka doktora başvurulması ve doktorun gerekli gördüğü sürece kontrol altında kalınması gereken bir hastalıktır. Bu durum, epilepsinin ömür boyu devam edeceği şeklinde algılanmamalı. Epilepsinin bazı türleri hasta belli yaşlara geldiğinde kendiliğinden tamamen düzelebilir ve ilaç tedavisine gerek duyulmayabilir. Ancak bu kararı doktor vermelidir.

Nöbetlerin tekrarlaması ve status epileptikus hali, beyinde oksijensiz kalmaya bağlı bazı etkilere yol açabilir. Her nöbet bir sonrakinin ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. Tedavisiz kalan küçük nöbet türlerinin bir süre sonra büyük nöbetlere dönüşme olasılığı vardır. Bu nöbetlerde hastanın maruz kalabileceği merdivenden düşme, kişi sokakta ise trafik kazası, suda boğulma gibi tehlikeler vardır.

Bu nedenlerle epilepsiye mutlaka müdahale edilmelidir.. Epilepsinin en önemli tedavi şekli ilaç tedavisidir. Epilepside kullanılan ilaçlar beyin hücrelerinin aşırı uyarılma durumununa baskı uygulayarak nöbetlerin oluşunu engeller. Bu ilaçlar her gün, önerilen dozda ve saatlerde çok düzgün bir şekilde kullanılmalıdır. Doktor çocuğun yaşını, kilosunu, nöbet tipini göz önüne alarak ilaçları seçer. İlaçları düzenli ve doktorun tarif ettiği gibi kullanmak çok mühimdir. Kullanılan bu ilaçların hastalığı tamamıyla geçirmez ama nöbetleri engeller veya sayısını azaltır.

Epilepsi tedavisinin düzgün bir biçimde sürdürülmesi halinde de nöbetler devam edebilir. Tıbbın dev adımlarla ilerlediği dünyamızda hiçbir hekim epilepsili bir çocuğun anne-babasına tedavi ile nöbetlerin %100 kaybolacağını garanti edemez. Nitekim dünya istatistiklerine bakılacak olursa uygun tedavi şartlarında hastaların %60’ında nöbetlerin tümüyle ortadan kalktığı, %20’sinde tüm tedavi seçeneklerine rağmen nöbetlerin devam ettiği görülmektedir. Ebeveynlerin hiç aklından çıkarmamaları gereken bir nokta, epilepsi çağdaş tıbbi tedavi yöntemleriyle yeterince kontrol altına alınamıyorsa orta çağın büyücülük yöntemleriyle hiç durdurulamaz.

Halen ilaçla tedaviye cevap vermeyen belli epilepsi türlerinde ülkemizde cerrahi tedavi olanakları geliştirilmektedir.

Cerrahi müdahale, ilaçlara yanıt vermeyen hastalarda uygulanmalıdır ve epilepsi cerrahisi konusunda uznamlaşmış özel tıp merkezlerinde yapılmalıdır. Ameliyat sırasında nöbetlere neden olan beyin bölgesi çok incelikli bir şekilde alınır. Tedaviden sonra hastaların %90′ı göze batacak şekilde gelişme göstermektedir.

1990′lı yıllarda nöbetleri kontrol etmenin güç olduğu durumlarda, diğer bir seçenek olarak yeni bir tedavi yöntemi bulunmuştur. Bu yeni yöntemde, boynun yan tarafında uzanan vagus siniri aracılığı ile beyne uyartılar gönderilir.

İlk müdehale

  1. Kişi güvenilir bir yere yatırılır. Etrafındaki eşyalar çarpma tehlikesine karşı uzaklaştırılır.
  2. Kişinin başı hafifçe alnından tutarak geriye doğru yatırılır solunumu açık olsun diye.
  3. Ayakları hafifçe yüksek bir yere kaldırılır.
  4. Başı yere çarpmasın diye el yardımıyla başı desteklenir.
  5. Kesinlikle soğan, kolonya gibi şeyler koklatılmaz.
  6. Kişinin hareketleri durdurulmaya çalışılmamalıdır. Bilinçsiz yapıldığından ne kadar uğraşılsa da bir yararı olmayacaktır.
  7. Üzerindeki sıkı giysiler gevşetilir, çıkarılır.
  8. Ayıltmak için uğraşmanıza gerek yoktur. Kişi yavaş yavaş kendine gelir.
  9. Kişi kendine geldikten sonra yorgunluk, geçici olarak bilinç kaybı, sersemlik olabilir. Bu yüzden bir süre dinlendirilmelidir. Kendine geldikten sonra hastaneye götürülmelidir.

Not: Ağızdan köpük gelme durumu olduysa baş yan tarafa çevrilmelidir.

Topuk dikeni

Topuk dikeninin oluşma sebebi ayak tabanındaki aşırı zorlanmadır. Ayak tabanındaki tendon dokusunun topuşa yapışma yerinde gerilme, zorlanma nedeniyle zamanla minik yırtık ve zedelenmeler oluşur.

Daha sonra oluşan doku iltihabı ve sertleşmesi, yerini kemikimsi bir yapıya bırakır. Bu da röntgen filminde topuğa batmış bir diken gibi görünür. Ağrının sebebi dokuda meydana gelen zedelenmedir. Oluşan kireçlenme vücudun zedelenmeye karşı verdiği reaksiyondur.

Şişmanlık,ayak taban bozuklukları, uzun süre ayakta kalma, yürüme ve bazı spor dallarındaki aktiviteler hazırlayıcı faktör oluştururlar. Hasta genellikle sabah kalkınca ilk adımda şiddetli topuk ağrısından yakınır. Daha sonra kısmen hafifleyen ağrı, uzun süre yürüme, ayakta kalma ile tekrar artabilir.

ESWT Topuk Dikeni hastalığında nasıl etkili olur?
Topukta oluşan kireçlenmenin zaman içinde erimesini , hasar gören tendon ve dokuların rejenerasyonunu sağlayarak uygulama bölgesinde organ kanlanması artar.Angiogenez (dokuların yenilenmesi)’i sağlayan eNOS, VEGF, PCNA vb faktörler uygulama alanında artar. Neovaskülüzasyon yeni damar oluşumu görülür.
ESWT tedavisinin sonuçları uygulama sonrası ne zaman başlar?
Uygulama sonrası çoğu hastada ilk haftadan itibaren iyileşme başlar. Şok Tedavi uygulamasında amaç geçici olarak ağrının giderilmesi değil, hastanın kalıcı ve kesin tedavisinin yapılmasıdır.
Topuk dikeni tedavisinde diğer öneriler

  • Ayakkabı içine yerleştirilen ağrılı bölgeye gelen kısmı delik olan topuk yastıkçığı/taban desteği
  • Spor ayakkabı ve ayakkabı seçerken dikkat edilecek konularda hastayı bilgilendirme.
  • Egzersiz uygulamaları
  • Fazla kiloları vermek.

ESWT TEDAVİSİ UYGULANAN BÖLGEDE BİYOLOJİK DEĞİŞİMLER OLUR
Şok dalga terapisi hastalıklı bölgelere ulaşarak vücudun doğal iyileştirme sürecini uyaran özel tip tedavidir.Sonuçta daha hızlı iyileşme, ağrıda, şişme ve enflamasyonda azalma sağlar.
Hücreler ESWT enerjisine maruz kaldıklarında bir dizi biyolojik reaksiyon meydana gelir.Bu reaksiyonlar sonucu bazı iyileştirici etkiler oluşur:

  1. Artmış hücre metabolizması
  2. Lokalize kan akımının iyileşmesi
  3. Kollagen kas dokusunun gelişimi
  4. Kireçlenmeyi parçalayıcı direkt etki
  5. Akut ve kronik ağrının iyileşmesi
  6. Neovaskülizasyon ( yeni damar oluşumu)
  7. Angiogenetik faktörleri ( e NOS, VEGF, PCNA ) arttırır.
  8. Kemik ve tendon dokunun tamiri
  9. Lokalize enflamasyon ve ödemin azalması
  10. İmmün sistem stimülasyonu
  11. Sinir fonksiyonlarının stimülasyonu

Güvenilirlik
Amerika’da 1997 yılından beri Topuk Dikeninde , 2000 yılından bu yanada Tenisci dirseğinde FDA (Amerika için gerekli izin) onayı alınmıştır. Böylece Şok Tedavi artık tüm Dünya’nın kabul ettiği bir tedavi olarak onaylanmış ve Nano teknoloji ürünü olarak kliniklerindeki yerini almıştır. Ülkemizde de kısa sürede yaygınlaşacaktır. ESWT tedavisinin Türkiye’de öncülüğünü yapan kliniklerden bir olmaktan gurur duyuyoruz. Çok kısa sürede Türkiye’de de yaygın kullanılmaya başlayacağına inandığımız ESWT tedavisinin ülkemizde öncülerinden olmakla gurur duyuyoruz.

Klinik başarısı
Çeşitli mesleklerde hastalarımız oldu. Ortapedi , pratisyen doktorlarda dahil.. EÜ Spor Hekimliği Branşında Türkiye şampiyonu olan omuzun kalsifiye tendiniti hastasını kliniğimize gönderdi; hastamız konvansiyonel tedavilerden sonuç alamamıştı kendisini iki seansta iyileştirdik.

Topuk Dikeninin Tedavi süresi
Topuk dikeni, çağımızda bir çok insanın ortak problemi olan ortopedik bir rahatsızlıktır. marankijpgTopuk dikeni kandaki ürük asit miktarının artışına bağlı olarak gelişir. Topuk dikenine yakalanmış hasta topuğunun üzerine basarken ayağında keskin bir acı hisseder. Topuk dikeninin kesin tedavisi ancak ameliyatla olur. Ancak Prof. Dr. Ahmet Maranki ameliyata gitmeden önce topuk dikeni için bitkisel bir formül önermektedir. Ahmet Maranki’ nin topuk dikeni için önerisini veriyorum:

Ahmet Maranki öncelikle öğlen ve akşam yemeklerinden önce, 5 er tane ardıç tohumu yiyerek topuk dikeninin dayanılmaz ağrılarının hafifleyeceğini belirtiyor. Bunun yanında Maranki:

  • 1 kova sıcak suyun içine 1 çay bardağı kekik koyun.
  • Bu suyun ılımasını bekleyin.
  • Su ılıdıktan sonra topuk dikeni olan ayağınızı 35-40 dakika buyun içesinde bekletin.
  • 4 tane elmanın kabuğu 1 litre suyun içerisine atılır.
  • 10 dakika boyunca kaynatılır. yarım saat demlenip süzülür.
  • Günde 2 kez ( yemek aralarında ve yatarken) içilir.

Yukarıdaki topuk dikeni için önerilen bu formüllerin sağlığınıza herhangi bir zararı dokunmayacaktır.

karın egzersizleri

karın egzersizleri

Karın egzersizi yaparken karnımızı gevşek bırakmamalıyız.

Gergin ve düz bir karın formda ve güzel bir vücudun adeta vitrinidir. Karın egzersizine başlamadan önce nefesinizi doğru alıp vermeyi öğrenmelisiniz.

Daha Başarılı Sonuçlar elde etmek istiyorsak oyunu kurallarına göre oynamalıyız.

Baştan sağma laf olsun diye yapmamalıyız. Eğer Bunları uygularsak hayalinizdeki Karnınıza çok yaklaşmış olacaksınız.


Egzersizlere başlama pozisyonu alın. Avuç içleri yere yapışık şekilde kollar iki yanda, sırtüstü yatın. Sol dizinizi kırarak sağ bacağınızı gergin halde doksan derece kaldırın. Nefesinizi düzenlemeyi sakın unutmayın.


İki elinizle sağ dizinizi tutun. Sol bacağınızı gergin olarak kırk beş derece kaldırın. Öne doğru seri şekilde 8 küçük esneme yapın.

Aynı hareketi diğer bacağınızla da uygulayın. Pozisyonunuzu bozmadan, bu sefer ellerinizi diz hizasında ileri uzatarak yine 8 kez esneyin. Diğer bacağınızla da aynı hareketi tekrarlayın.


Eller ensede, ayak tabanları yerde sırtüstü yatar pozisyon alın. Nefes verirken kalkıp, nefes alırken yatarak mekik hareketini 8′li gruplar halinde 3 kez yapın.

Bacaklarınız hafif açık ve dizlerden kırık bir halde, kollarınız ileri uzanmış şekilde gövdenizi öne doğru 8 kez esnetin. Düzenli nefes alıp vermeyi ihmal etmeyin.

Hareketin devamında, bacaklarınızı arkadan tutun ve karnınızı içeri çekip beliniz üzerinde doğrularak 4 sayı bekleyin. Bunu, hareketin ilk bölümüyle dönüşümlü olarak tekrarlayın. Tabi nefes düzeninizi bozmadan yapmamız bizim yaramıza olacaktır.

Eller ensede, gövdenizi kıvırarak sol dirseğinizi sağ dizinize, sağ dirseğinizi sol dizinize sırayla 8′er kez değdirin. Kollar iki yanda, avuç içleri yerde, bacaklarınız hafifçe açık olarak kalçanızı 8 kez yukarı kaldırıp indirin. Bacaklarınız yukarıdayken nefes alacak, aşağıdayken vereceksiniz.

Pozisyonu bozmadan, bu kez bacakları gergin olarak doksan derece dikin ve parmak uçlarını da ileri uzatın. Bacakların yere açısını koruyarak, kalçanızı 8 kez yerden kaldırıp indirin.


Karın bölgesini geliştirmek için, bu bölgedeki kasları hedef almak gerekir. Bu kaslar, yerden bir şey almak için her eğilişimizde hareket ettirici olarak davranırlar. Duruşumuzda ve günlük aktivitelerimizde dengeleyici olarak rol oynarlar. Peki, sadece mekik yaparak karın bölgemizi geliştirebilir miyiz? Elbette. Ama, geniş kapsamlı ve dengeli bir program çok daha iyidir.


Sırtüstü yere yatıp ayaklarınızı birleştirerek bacaklarınızı ileri uzatın. Kollarınızı, avuç içleri ileriyi, parmaklarınız tavanı gösterecek şekilde göğüs hizasının yukarısında ileriye uzatın. Kürek kemiklerinizi aşağı doğru sarkıtın. Vücudunuzun üst kısmını yukarı doğru, omurganızın eğikliğini koruyarak bükerken, karnınıza bakarak nefes alın. Vücudunuzu yukarıya doğru bükmeye devam ederek karnınızı içeriye çekin ve nefesinizi vererek yavaşça tam oturur duruma gelin.

Kollarınızı havada tutarak başlangıç pozisyonuna gelecek şekilde hareketi geriye doğru tekrarlayın. Başlangıçta bu hareketi 4 kere yineleyin, kademeli olarak artırın.

Dizleriniz bükülü, ayaklarınız yere tam basar ve kalça genişliğinde açık olarak, yüzünüz yukarı bakar pozisyonda uzanın. Göbeğinizi içe çekerek karın kaslarınızı kasın. Nefes alın; sonra, kuyruksokumunuzu kaldırırken nefes verin. Sadece kürek kemikleriniz yerle temas halinde kalana kadar vücudunuzu yükseltin. Vücudunuz, omuzlarınızdan dizlerinize kadar dümdüz olmalı. Pozisyonu 30 saniye koruyun Köprü pozisyonunu devam ettirerek, sol bacağınızı kalça hizasında ileri doğru uzatın. Pozisyonu tutun. Ayağınızı tekrar yere indirip, sağ bacağınızla aynı hareketi yapın. Kalçanızı ve gövdenizi indirmeden, hareketi bacaklarınızı değiştirerek 8 kez (her bacakla 4 kez) tekrarlayın. Kademeli olarak sayıyı 16’ya (her bacakla 8 kez) çıkarın.

Harekete dizleriniz ve önkollarınız üzerinde başlayın; dirsekler omuzlara paralel, parmaklarınız birbirine geçmiş. Kürek kemiklerinizi aşağı doğru sarkıtın ve karnınızı kasarak vücudunuzun üst kısmını dengeleyin. Sağ bacağınızı arkaya uzatın; parmaklar alta kıvrık, ağırlık parmak diplerinde, kalçayı sıkı ve leğen kemiğini sabit tutarak Sol bacağınızı da uzatıp ayakları yan yana getirin. Şimdi önkollarınız ve parmak uçlarınız üzerindesiniz. 20 saniye pozisyonu koruyun; gevşeyin. Hareketi 3 kere tekrar edin. Önce 20 saniyelik pozisyon korumayla başlayıp, bunu kademeli olarak 30 saniyeye ve sonra 1 dakikaya çıkarın.

Dizleriniz bükülü ve kalçalarla aynı hizada, baldırlarınız yere paralel ve ayaklar bitişik vaziyette sırtüstü uzanın. Dirsekleriniz dış tarafları gösterir şekilde, parmaklarınızı iç içe geçirmeden ellerinizi ensenizde tutun.

Göbeğinizi içe çekerek karın kaslarınızı kasın. Bacaklarınızı sabit tutarak, karın kaslarınızın yardımıyla gövdenizin üst kısmını sırasıyla kafanızı, boynunuzu ve kürek kemiklerinizi yerden kaldırarak öne doğru bükün. Yavaşça başlama pozisyonuna dönün.

aşırı kilo diyabeti tetikliyor

obeziteTürkiye’de 6 milyon diyabet hastasının bulunduğu, 10 yılda bir hastalığının 2 katına çıkacağı ve obezitenin diyabet hastalığını tetiklediği bildirildi.

Şeker hastalığına dikkat çekmek için yola çıkan diyabet TIR’ı, Adana’ya da geldi. Uğur Mumcu Meydanı’nda park eden ve 2 gün açık kalan TIR’da ilk gün yaklaşık bin kişinin kan şekerine bakıldığı belirtildi.

TIR’da vatandaşların kan şekeri ölçümlerini değerlendiren Dr. Erdinç Yılmaz, Türkiye’de 6 milyon diyabetli hasta olduğunu, bu sayının gelecek 10 senede 2 katına çıkmasının beklendiğini söyledi.

Yılmaz hastalığın hızla artmasının en büyük sebebinin dünyayı olduğu kadar Türkiye’yi de tehdit eden obezitenin, bu hastalığı tetiklemesinden kaynaklandığını ifade ederek, “Obezitenin dünyada ve Türkiye’de küçük yaşlardan itibaren görülmesi bu yaşlardaki çocukların diyabet hastalığına yakalanma riskini artırıyor. İşte bu noktada ebeveynlerin çocuklarında tespit edebildiği belirtiler, erken tedavi için çok önemli. Küçük yaşta aşırı kilolu olan çocukların aileleri mutlaka en yakın bir sağlık kuruluşuna
başvurmalı. Aksi takdirde ilerde diyabet hastası olabilir” dedi.

Bu nedenle daha çok kişiye ulaşmak ve daha çok kişiyi bilgilendirmek üzere dünyayı dolaşan Diyabet TIR’ında kan şekerini ölçtüren birçok kişinin, hastalığının farkına vardığına dikkat çeken Yılmaz şunları kaydetti:

“Diyabet hastalığı dünya ve Türkiye’yi etkileyen kronik bir hastalıktır. İnsan vücudunda yaptığı tahribatla tüm organlarda kalıcı hastalıklara neden olabilir. Özellikle dengeli beslenmeye çok dikkat edilmesi gerekir. Diyabetin önüne geçmenin en önemli yolu dengeli beslenme ve yediklerinize dikkat edilmesidir.”

Türkiye’deki aktivitelerini Türkiye Diyabet Vakfı, Çocuk Adolesan Diyabetikler Derneği, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği önderliğinde gerçekleştiren diyabet TIR’ı Cumartesi akşamı Adana’dan ayrıldı.

Etkinlik kapsamında vatandaşlara ücretsiz kan şekeri ölçümü yapılırken, hastalık hakkında merak edilen sorulara uzman doktorlar cevap verdi.

2006′dan itibaren 5 kıtada, 65 şehirde, yüz binlerce kişi tarafından ziyaret edilen Diyabet TIR’ı, Danimarka, Almanya, Hollanda, Fransa, İtalya, ABD, Japonya, Yunanistan gibi Amerika, Avrupa, Asya, Avustralya, Güney Afrika’da bulunan 29 ülkeyi ziyaret etti.

Diyabet TIR, Türkiye’de Ankara ve İstanbul, Konya ve Kayseri’den sonra Adana’ya geldi. TIR, daha sonra Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Van, Erzurum ile Trabzon’da da aynı etkinliklerini sürdürecek.

TIR’ın her köşesinde diyabete karşı mücadelede önem taşıyan bir tema sunuluyor. Çocuk, genç, yaşlı demeden her yaşta insanı etkileyebilen diyabet hastalığına ilişkin bilgiler ve diyabetle mücadele yöntemleri diyabet TIR’da ön plana çıkıyor.

Diyabet TIR’ı ziyaret edenler interaktif ekranlar aracılığıyla, “Diyabet nedir?“, “İnsulin nedir?”, “Diyabetin toplum üstündeki etkileri nelerdir?”, “Diyabetle Yaşam”, “Türkiye’de diyabet ile ilgili derneklerin aktiviteleri neler?” gibi çeşitli konularda bilgi edinebiliyor. Katılımcılar, diyabet TIR’ın yanında kurulacak çadırda ücretsiz kan şekeri ölçümü de yaptırıyor.

TIR’ı Adana Vali Vekili Fikret Deniz’de ziyaret ederek bilgi aldı.

migren tedavisi

İngiliz uzmanların tesadüf eseri buldukları bir tedavi yöntemi migrenin tarihe karışmasını sağlayacak. Risk oranı çok düşük basit bir kalp operasyonuyla bugüne kadar tedavisi bulanamayan migrenden kurtulmak mümkün olacak.

İngiliz bilimadamları bundan 20 yıl önce kalbi delik olan (PFO hastası) dalgıçların aynı zamanda migren hastası olduğunu keşfetti. Yani bu kişilerin kalbinin iki üst odacığı arasındaki kulakçık kapanmıyordu. Uzmanlara göre bu, kanın tamamen filtre olmasını engelliyordu. İçinde pıhtılar olan kan da beyne gittiğinde migren ataklarına neden oluyordu. Ancak bu dalgıçlar kalp ameliyatı olup kapakçığın doğru çalışmasını sağladıklarında migren ataklarının da tamamen durduğu dikkat çekti. İşte o günden beri devam eden araştırmaların ardından İngiltere’deki King’s College doktorları 200 kişi üzerinde ameliyat yoluyla migren tedavisini denemek için izin aldı. Eğer deneyler başarılı olursa ilk kez migreni tamamen ortadan kaldıracak bir çözüm üretilmiş olacak. Şu andaki tüm migren tedavileri, hastalığı değil şikayetleri ortadan kaldırmaya yönelik.

Migren dostları
Dayanılmaz acılar içinde kıvrandıran migren ile aldığımız besinlerin doğrudan ilgili olduğu biliniyor. Migren ağrıları beyindeki kimyasal bazı değişimlerden kaynaklanıyor. Alınan besinlerdeki bazı kimyasal maddeler, migren ağrılarının başlamasına neden oluyor.

Çikolata sakıncalı
Yorucu bir günün sonunda çikolata yiyerek avunmak isteyen migren hastaları, bir süre sonra dayanılmaz sancılar içinde kıvranmaya başlıyorlar. Çikolata ve alkollü içkilerin migren ağrılarını şiddetlendirdikleri ileri sürülüyor. Çikolata ve alkolün dışında peynir ve sütlü besinler, peynir türleri, migren ağrılarını özellikle artıran yiyeceklerdir. Bunların dışında narenciye türü meyveler ve meyve suları, kırmızı şarap, kahve, çay, tatlı kurabiyeler deniz ürünleri ve soğan migren ağrılarına neden olan yiyecekler arasında yer alıyor.

Miktar önemli
Tıp uzmanları, migren hastalarına yedikleri yiyeceklerin türü kadar miktarının da önemli olduğunu hatırlatıyorlar. Övün atlamak ve düzenli yemek yerine tatlı yiyecekler atıştırmak migren krizlerinin başlamasına neden olabiliyor. Migren hastalarına sık aralarla azar azar yemek yemeleri öneriliyor. Adet dönemlerinden önceki günlerde migren ağrılarından yakınan kadınların da yiyeceklerine dikkat etmeleri gerek. Adet döneminden önceki günlerde çikolata yemenin son derece sakıncalı olduğunu belirtelim.

Dünya üzerinde milyonlarca insanın sık sık hayatını karartan migren ağrıları tıp dilinde ‘‘beyindeki bir kısa devre’’ ve nörolojik bir hastalık olarak tanımlanıyor. Nedenleri, niçinleri, sonuçları üzerinde sayısız araştırma yapılan migren ağrılarının günümüze kadar yüzde 100 etkili bir çözümü bulunmasa da, uzmanlara yardımcı olacak pek çok bulgu var ortada. En önemlisi ve kesini de migren hastalarının ‘‘yüksek gerilim’’ altında olmaları.

Migrene beyindeki duyu ve uyarı sistemindeki bozuklukların neden olduğu biliniyor. Bilinen bir başka gerçek de, migrenin kadınlarda daha fazla görülmesi… Bunun nedeni, kadınların -doğalarından dolayı- beyindeki duyu ve uyarı sistemlerinin daha hassas olması. Doktorlar, migren ağrılarının başlamasına neden olan etkenleri iç ve dış etkenler olmak üzere iki grupta topluyorlar. İç etkenler arasında uyku düzeninde bozukluklar, açlık, sindirim sistemi rahatsızlıkları yer alıyor. Dış etkenler ise, gürültü, stres, bilgisayar başında uzun süre çalışmak, ışık gibi dış dünyayla ilgili şeyler.

Migren ağrıları başın tek yanında sanki kafaya yumruk atılıyor gibi çoğu zaman zonklamayla birlikte hissediliyor. Ağrılar çoğunlukla başta karıncalanma, görme, işitme bozukluğu, mide bulantısı, kusma gibi başka fiziksel arızalarla birlikte saldırıyor migren hastalarına.

Doktorlar asabiyet, gerilim ve stresle yakından ilgisi olan migrene akupunktur, hipnoz, masaj, aromaterapi, yoga gibi rahatlatıcı terapilerin iyi geleceğini kabul ediyorlar. Ayrıca beynin duyu ve uyarı fonksiyonunu düzene sokan kalp ilaçları ve çeşitli ağrı kesiciler de migrene iyi geliyor. Bugünlerde migren ağrılarına iyi gelecek üç ilaç daha piyasaya sürülecek.

Bu arada yıllardır süregelen ‘‘peynir ya da çikolata migrene neden oluyor’’ tezini de kabul etmiyor uzmanlar. Doktorlara göre bu cins gıdalar ağrıya neden olmuyor. Ancak bu gıdalara ihtiyaç duymak migrenin habercisi oluyor. İstatistiklere göre migren hastalarının yüzde 30′u iki gün önceki iştahlarından migrenin yakınlarda olduğunu anlıyorlar. Migrenin habercileri arasında yorgunluk, hiperaktif olmak, depresif olmak da var.

Migrenin tanımı

  • 4 ile 72 saat süren ani bir saldırı gibi gelen şiddetli baş ağrısı.
  • Ağrı mutlaka başın bir tarafında hissedilir ve hayatı çekilmez hale sokar.
  • Ağrı, başın bir tarafına vuruluyor, yumruklanıyor gibi şiddetli bir ağrıdır.
  • Ağrı başlamadan önce kusma, mide bulantısı, ışık veya gürültüye karşı duyarlılık gibi belirtilerden biri mutlaka görülür.

Böyle en az beş ‘‘saldırı’’dan sonra kesin migren olduğuna karar verilir.

Migren için 10 öneri
1. Sizde migrene neden olan etkenleri iyi tanıyın ve onlardan uzak durun.
2. Uyku saatlerinizi düzenli tutmaya, uyuma-uyanma ritminizi fazla değiştirmemeye çelişın.
3. Öğünleri mümkün olduğu kadar hep aynı saatlerde yemeye dikkat edin.
4. Spor yapın, vücudun sinir yapısını güçlendirir.
5. Günlük hayatınızda belirli, düzenli bir rutin tutturun, stresi elinizden geldiği kadar azaltın.
6. Hayır demeyi öğrenin. Yapmak istemediğiniz şeyleri yapmayın.
7. Programlı bir şekilde yoga, masaj gibi terapilerle geriliminizi atmaya ve azaltmaya çalışın.
8. Çalışırken mutlaka düzenli aralar verin.
9. Hayatta gerçekçi emelleriniz olsun, beklentilerin gerçekleşmemesi sinirleri gerer.
10. Her hafta bir günü kendinize ayırın. Sevdiğiniz şeyleri yaparak dinlenin.

Muayyen baş agrısı
Her dört kadından biri, migrenden mustarip. Hayatlarının tamamında olmasa bile herhangi bir döneminde mutlaka migrenden şikayet ediyorlar. Kadınların böylesine yaygın olarak baş ağrısı çekmesi kesinlikle tesadüf değil. Tamamen hormonlarla ilgili. Kızlar ve erkeklerin migrene yakalanma riski, ergenlik dönemine kadar aynı. Fakat puberte adı verilen erişkinliğe geçiş devresiyle birlikte yani kadının doğurganlığını kazanmasıyla, migrenin görülme sıklığı, erkeklere göre aniden üç kat birden artıyor. Üstelik bu kadınların yaklaşık yüzde 15′i, ilk migren atağının adet kanamalarının başlamasıyla ortaya çıktığını bildiriyorlar.

Migren, menopoz dönemiyle birlikte en rahatsız edici noktaya ulaşıyor. Bu durum da gösteriyor ki, hormonlarla migren arasında sıkı bir bağlantı var. Adet dönemlerinde ortaya çıkan migrenden genellikle menstrual migren olarak bahsediliyor. Ancak bu tanımın anlamı, araştırmacılara göre değişiyor. Adet dönemindeki migren alanında çalışanların bir bölümüne göre, migren atakları yumurtlama döneminde ortaya çıkıyor. Bir grup ise atakların adet dönemi boyunca devam ettiğini bildiriyor. Ayrıca adet döneminden bir ya da iki gün sonra olduğunu iddia edenler var. Hatta adet döneminden bir, iki hafta önce veya sonra migren ataklarıyla karşılaşıldığını söyleyenler de mevcut.

MENSTRUAL MİGREN Mİ
Bunca teori arasında migrenin adet dönemine özgü olduğu nasıl anlaşılacak? Eğer adet döneminde sadece bir, iki gün başınız ağrıyorsa, adet dönemi migreniyle hiçbir ilginiz yok. Uluslararası Baş Ağrısı Birliği’nin bu konuda yaptığı tanımlama çok açık: ‘‘Aurasız baş ağrısı, özellikle adet dönemlerinde görülüyor ve her zaman menstrual migren olarak tanımlanamıyor. Atakların yüzde 90′ı adet kanamasından iki gün önce başlayabiliyor ve son güne kadar devam ediyor.’’

Doktor Anne MacGregor, Londra Migren Kliniği’ne başvuran kadınların üç ay boyunca takip edildikten sonra kararın verildiğini söylüyor. Tedavi programının ilk aşamasında, bu üç aylık dönem bulunuyor. Kadınlara doğum kontrol hapı kullanıp, kullanmadıkları ve hormon tedavisi görüp, görmedikleri soruluyor. Normal adet düzenini etkileyebilecek tüm bulgular ortaya döküldükten sonra migrenin nasıl tedavi edilebileceği belirleniyor. Kadınlarının incelenen üç aylık periyodlarında, aurasız (Aura, baş ağrısı başlamadan önce gözün önünde beliren ışık, çizgi) migrenin kanama başlamadan bir, iki gün önce veya kanamanın başladığı ilk iki gün içinde ortaya çıktığı saptanmış.

ÖSTROJEN ANİDEN DÜŞER
Migren ataklarının adet dönemlerinde ortaya çıkmasının sebebi araştırıldığında, Avustralyalı bir doktor, ani östrojen düşüşünü göstermiş. Diğer araştırmacılar ise ani östrojen eksilmesinin doğrudan etkili olmadığını fakat kan damarlarında hassasiyete sebebiyet verdiği düşünüyorlar. Böyle düşünülmesinin nedeni ise doğum kontrol hapının bırakıldığı veya hormon terapilerine ara verildiği dönemlerde saptanan farklılıklar. Buna bir diğer örnek de menopoz sonrasındaki kadınlar. Adetten sonra östrojen seviyesinde azalma olan kadınlar, hormon tedavisi görmeye başladıklarında yine migren ataklarıyla karşılaşıyorlar.

Aslında tüm bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan en önemli bulgu, kadınlarda migren ikiye ayrılıyor, menstrual olan ve olmayan migren! Ayrıca bazı araştırmalara göre, seks hormonları, migrenden tek başına sorumlu tutulmamalı. Östrojenin, beyindeki diğer kimyasallarla bağlantılı olarak migren ataklarına sebebiyet verdiği düşünülüyor. Ayrıca gerçek menstrual migrenin çok yaygın olmadığı da doktorlar tarafından hatırlatılanlar arasında. Adet döneminde ortaya çıkan migren atakları, bir kadının migren hikayesinin sadece en önemli bölümlerinden biri olarak görülüyor.

MUTLU AZINLIK YÜZDE İKİ
Baş ağrıları ile ilgili yapılan tüm çalışmalar gösteriyor ki, migren ilk sırada yer alıyor. Migreni, gerginliğe bağlı baş ağrısı, Cluster tipi baş ağrısı ve çeşitli sebeplere bağlı baş ağrısı takip ediyor. Ayrıca kafa travmaları, damar hastalıkları, metabolik rahatsızlıklar gibi bir çok faktör baş ağrısına sebep oluyor. Doktor MacGregor, insanların yüzde ikisinin hayatı boyunca hiç baş ağrısı çekmediklerini söylüyor. Ve en yaygın baş ağrısı sebeplerinin de alkol ve grip olduğunu da ekliyor. Fakat bütünüyle düşünüldüğünde çok çeşitli baş ağrısı türü ve sebebi bulunuyor. Doktorlar en genel türleri ve sebeplerini anlatıyorlar. Baş ağrısı, hem erkeklerde hem de kadınlarda orta yaşla birlikte azalmaya başlıyor.

24-27 Mayıs tarihleri arasında Yunanistan’ın Kos Adası’nda, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen sağlık muhabirlerine yönelik Asetilsalisilik asitin 100. yaşgünü münasebetiyle çok zengin araştırmalarla hazırlanan bir seminer düzenlendi. Konular arasında baş ağrısı ve migrenin, nedenleri, yaygınlığı, tedavisi, kadın hormonlarıyla ilişkisi, Aspirin’in yararları gibi başlıklar vardı. İngiltere’den gelen, St. Bartholomew Hastanesi ve Londra Migren Kliniği’nde görevli Dr. Elizabeth Anne MacGregor’un kadın ve migren üzerine yaptığı iki uzun konuşma, seminerin en ilgi çeken bölümlerindendi. Östrojenle, kadında migren atakları arasında kesin bir ilişki bulunduğu fakat adet döneminde ortaya çıkan her migrenin menstrual migren olmadığı, migreni olan kadınlarda bu dönemde daha fazla atakla karşılaşıldığı Dr. MacGregor tarafından anlatıldı.

Fazla seyahat
Doktor Anne MacGregor migrenle ilgili bilgi verirken, baş ağrısına neden olan faktörlerden de bahsetti. Bu çalışma, 327 tıp ve diş hekimliği fakültelerinde okuyan öğrencilerle yürütülmüş. Ortaya çıkan sonuçlar sırasıyla şöyle:

Uyumayla ilgili sorunlar:

  1. Gerginlik
  2. Alkol
  3. Aşırı sıcak
  4. Okumak
  5. Aşırı gürültü
  6. Aşırı ışık
  7. Fazla uyku
  8. Seyahat
  9. Açlık
  10. Alışveriş yapmak
  11. Dondurma
  12. Egzersiz
  13. Sinema
  14. Aşırı soğuk

Migrene savaşŞiddetli baş ağrısı olan migrenin şimdiye kadar bir kadın hastalığı olduğu sanılıyordu. Ama, migrenin sebepleri artık sır değil. Genişleyen kan damarlarının beyni çevreleyen sinirlere baskı yapması şiddetli ağrıya sebep oluyor. Bu genişlemeye de nöropepdit adlı protein yol açıyor

Kadınların yüzde 18’inin, erkeklerin de yüzde altısının çektiği ve milyonlarca insana hayatı zehir eden şiddetli baş ağrısı migrene karşı yeni savaş başlıyor. Genişleyen kan damarlarının beyni çevreleyen sinirlere baskı yapması sonucu ortaya çıktığı belirlenen migrene karşı yeni ilaçlar üretiliyor.
Migren ağrısı çekenler arasında iki yaşında çocuklar bile bulunuyor. En çok 20 ila 50 yaş arasında görülen hastalık, 30-40 yaş grubunda en şiddetli biçimde seyrediyor. Doktorlar hâlâ migren hakkında nasıl başladığı ve dayanılmaz ağrıların oluşması dışında bilgiye sahip değiller.
Ağrı başlamadan önce bazı hastalar, gözlerinin önünde şimşek çakmasına benzer ışıklar ve siyah noktacıkların uçuşması şeklinde ortaya çıkan görme bozukluğu çekiyor. Mide bulantısı gibi de ortaya çıkan belirtilerin geçmesiyle şidetli baş ağrısı başlıyor. Dayanılmaz ağrı, başın bir yanında hissediliyor. Ağrı, bir gözün çevresine, başın bir yanında veya arkasında zonklama şeklinde ortaya çıkıyor. Başın ani hareketi, adeta çekiçle vurulmuşcasına acıyı artırıyor. Işığa ve sese karşı da hassaslaştığı için karanlık bir odada kıpırdamadan yatmak, hastayı az da olsa rahatlatıyor. Tabii, bu arada ağrı kesici ilaç almak da kaçınılmaz oluyor. Her hafta veya ayda birkaç kez tekralayabilen ağrı, birkaç saat ya da üç-dört gün sürebiliyor. Kriz, her zaman ve her yerde tekrarlayabiliyor.
Migren hastaları ağrıya neyin sebep olduğuyla ilgili teoriler üretmeye yatkın oluyorlar. Kimi çikolata, peynir ve kuru yemiş yedikleri için ağrı çektiğine inanıyor. Kimi ise az uyuduğu, çok uyuduğu, ya da aç kaldığı için başının ağrıdığına inanıyor. Ancak, araştırmacılar bunun bilimsel olmadığını düşünüyor. Hollanda’daki Leiden Üniversitesi nörologlarından Michel Ferrari, “Hastaların migrene bazı maddelerin sebep olduğu şeklindeki kanaatleri gerçeği yansıtmıyor. Hasta, bu maddelerden vazgeçse bile ağrı tekrarlanıyor” diyor. Doktorların önündeki en büyük engellerden biri ise, kan testi olmayan migrenin tahlillerle belirlenmesi.
Şimdiye kadar migrenin bir kadın hastalığı olduğu sanılıyordu. Ama migrenin sebepleri artık sır değil. Genişleyen kan damarlarının beyni çevreleyen sinirlere baskı yapması şiddetli ağrıya sebep oluyor. Nörolog Mihael Curter’in araştırmasına göre, bu genişlemeye nöropepdit adlı protein yol açıyor. Uzmanlar, “Öyleyse, migrenin tedavisi genişleyen kan damarlarının eski haline dönmesine yardımcı olmaktan geçiyor” diye konuşuyor.

Kraliçe de muztarip
Dünyada sayısız insanın korkulu rüyası olan bu hastalıktan yalnız Almanya’da günde 900 bin kadın, genç yaşlı ve çocuk adeta işkence görüyor. Migren hastalığı birçok ünlü isme de dünyayı dar ediyor. Bu kişilerden biri de İngiliz Kraliçesi 73 yaşındaki II. Elizabeth. Uzmanlar, bu tür migrenli insanların mümkünse sakin ve heyecandan uzak bir hayatı seçmelerini tavsiye ediyor. Bu konuda rahatlatıcı olarak, yeşil nane başta olmak üzere, salatalık vs. çiğ patatesin başa sarılmasının da fayda vereceği tavsiye ediliyor.

Migranal
Son yıllarda migrenle mücadele edebilmek için yeni ilaçlar piyasaya sürüldü. Yan etkileri sebebiyle herkes tarafından kullanılmasa bile, 1997’de çavdar küfünden elde edilen “Migranal”, en çabuk tesir eden migren ilacı olarak ün yaptı.

mide yanması

mide yanmasıMide yanması 20 ile 50 yas arasinda bircok insanda görülen cok yaygin bir rahatsizlik. Midede yanma hissi yemekten once, yemek sirasinda ya da yemekten 2-3 saat sonra hissediliyor. Besinler, sindirim islevinin bir geregi olarak midede ilk degisikliklere ugrayarak bagirsaklara gonderilmek icin hazirlaniyor. Mide bu islevi yerine getirirken ic yüzeyini kaplayan zarin altindaki salgi hücrelerini, besinlerin gerekli degisimini saglamak üzere uyariyor. Bu sirada olusan bir dengesizlik, asiri asit ortamina ve midenin kendini koruyamamasina yol acarak yanma hissine neden oluyor.

Büyüklerimiz midede yanma hissi duyduklari zaman hemen bir lokma ekmek ici cignermis. Ekmek icinin degil ama agiza birsey atmanin dogru bir yontem oldugunu belirten günümüz doktorlari da az ama sik yemeyi oneriyorlar. ogünleri kücülterek sik sik yemenin sikayetleri azaltacagini soylüyorlar.

Yemege daha fazla zaman ayirin. Ayaküstü degil, sofrada oturarak yiyin. Acele yemek mide islevine zarar veriyor. Kendinize daha fazla zaman ayirip yemek yemeyi bir zorunluluk degil de bir keyif anina donüstürün.

Agziniza kücük lokmalar almak midenin sindirim icin gerekli salgilari daha kolay üretmesine yardimci olur. Lokmalari uzun uzun cigneyin. Bu, midenizde şiskinlik ve agirlik hissetmemenizi saglar.

Sofradan tikabasa doymadan kalkin. Mide bos bir torba oldugu icin yemek yerken cignedigimiz besinler buraya ulastikca mide sürekli genisler. Eger kemerinizi cok sikmissaniz yanma hissi duymaniz cok dogal. İci dolu bir plastik torbayi düsünün. Tam ortasindan bir ipi kemer gibi sikica baglayin. Torba saga ya da sola cekecek ya da asagiya dogru sarkacaktir. Mide de ayni boyle… Bu nedenle olcülü miktarda yemek yiyin.

Aksam ogününden hemen sonra damak kacamaklari yapmayin. Aksi takdirde mide gece boyunca calisip yorulur. Aksam yemegi ile uyku arasi en az üc saat olmali. Yani yemek yedikten en az 3 saat sonra yatin. Gece yatarken sag yana donerek yatmayin. Besinin mideye girisi sag taraftan gerceklestigi icin yedikleriniz yeterince hazmedilemeyip mide borusunda yanma hissi olusabilir.

Yemek yedikten sonra yere egilmeniz gerekiyorsa dizlerinizi bükerek egilin. Aksi takdirde mide islevini gerektigi gibi yapamaz.

Yiyecek ve iceceklerin cok sicak ya da soguk olmasi mide sivisina zarar verebilir. Bu nedenle yiyecek ve iceceklerin ilik olmasina ozen gosterin.

Sigaradan uzak durun.

Yemekten sonra uzanmayin. Unutmayin, mide sivisi yatay pozisyonu sevmez ve yanma hissi mide borusu yoluyla agziniza kadar gelebilir.

Uzak durulması gerekenler
Hazmi kolay olmayan kizartmalari ve yagli yiyecekleri sofranizdan uzaklastirin. Agir yagli, fazla kremali ya da soslu besinleri yemeyin. cikolata, icerdigi yüksek dozdaki yag ve kafein nedeniyle hassas mideye zarar vererek yanma hissine yol aciyor. Sütlü cikolata, daha az yag iceren bitter cikolataya oranla daha tehlikeli oldugundan cikolata sevenler genelde sütsüz olanini tercih etmeli.

Kafeinli icecekler mide icin cok zararli. Kahve, cay ve kola gibi icecekler hassas mideyi yorar. Eger mide yanmasindan sikayet ediyorsaniz ve kahve icmeden duramiyorsaniz kafeinsiz kahveyi tercih edin.

Gazozlu icecekler ve asitli meyve sularini dikkatli icin. Domates veya portakal suyu asitli oldugu icin mide yanmasini siddetlendirebilir. Bu nedenle sulandirarak ve balla tatlandirarak icin.

Et suyu ile hazirlanmis corbalardan uzak durun. Diger corbalari ise cok sicak icmeyin. Ilinmasini bekleyin.

Alkol midedeki yanma hissini artirir. Hele mide bosken alkol kesinlikle almayin.

cig sogan ve cig meyve de mide asidini artiran etkenlerdendir.

seker yemeyi seviyorsaniz naneli olanlari secmeyin.

Mide agrilariniza son verecek saglikli ve dost besinlerle yemek yemenin keyfini cikartabilirsiniz…

Karnabahar : Haslanmis karnabahar, mideyi asit saldirilarindan koruyarak tüm sorunlari giderebilir. İceriginde bulunan gefarnato maddesi ülser ilacinin hammadesi olarak kullaniliyor.

Lahana : Lahanayi cig olarak yemeyi tercih edin. İnce seritler halinde dograyip salata yapin. Meyve presinde lahananin suyunu sikip ayni miktarda elma suyu ile karistirin ve icin. Lahana, ülser ve gastrit ilaci olarak biliniyor. Dortte bir lahanayi yikayip kalin seritler halinde dograyin. 1 kerevizi soyup dograyin. 1 havucu temizleyip dilimleyin. Lahana, kereviz ve havucu kati meyve presinde sikip sabah aksam suyunu icin.

Patates : cig patates suyu mide yanmasının dogal ilacidir. Patatesi soyup kati meyve presinde suyunu sikin. Su,havuc suyu ya da kereviz suyu ile karistirip icin.

Elma sirkesi : Salatalarda ya da mezelerde elma sirkesi kullanin.

Maden suyu : Mide asidinin büyük bir bolümünü etkisiz hale getiriyor.

Ispanak : Ispanagi buharda pisirin ya da haslayarak tüketin. Taze yapraklarini salata olarak yiyin.

Zeytinyagı : çig olarak kullanildiginda besinlerin midede kalma süresini azaltiyor ve yaglarin sindirimi icin safra salgisini artiriyor.

Baklagil : Fasulye, bezelye ve mercimekte bulunan bioflavionid maddesi, midenin koruma faktorünü artiriyor.

Muz : Mideyi seven meyvelerin basinda geliyor. Ara günlerde birer muz yemek, midedeki yanma hissini ortadan kaldirabilir. Muz, mide enzimleri ve hücrelerinin üretimini de artiriyor.

Kizarmis ekmek : Midenin salgiladigi asiri asidi kurutarak yanma hissini gideriyor.

Meyankokü : Güclü bir mide koruyucusu.Yapilan son arastirmalara gore midedeki asiri asitlenmeyi azaltiyor.